Sessiz ve sakin bir huzur
kaplamıştı içini. Okuldan döner dönmez annesinin vanilyalı kurabiyelerinin
kokusu karşılamıştı onu. Bu kokuyu her duyduğunda ıpılık bir sıcaklık sarıyordu
etrafı. Bir hafta sonra merkezden gelecek olan heyetin karşısında en önemli
sınavını verecekti. Uzunca bir süredir hazırlanıyordu. Sadece o değil
çevresindeki herkes o güne kurulmuştu. Bütün davetlerini iptal etmişti annesi.
Evdekiler nerdeyse fısıltıyla konuşuyorlardı. O odasında, çalışma masasının
başından ayrılmıyordu. Onun için tüm ayrıntılar düşünülüyordu. Annesi
parmaklarının ucunda yürüyerek yanına geliyor, bir tepsi sevdiği yemekler
bırakıyordu masanın ucuna. Sırtını sıvazlıyordu şefkatle. Kasabanın en başarılı öğrencisiydi o. Eğer
sınavı verirse ki bundan kimsenin şüphesi yoktu, ilk defa bu kasabadan birisi
bir başka ülkeye okumaya gidecekti. Tek şansıydı bu. Rüyalarında bile o anı
yaşıyordu tekrar tekrar. Babasının gözlerindeki gururlu bakışlarını, annesinin
sevinç gözyaşlarını, kardeşlerinin ve akrabalarının tebriklerini görüyor gibiydi
şimdiden. O bu hayatın seçkin çocuklarından biriydi. Bunu çok iyi biliyordu.
Okul yolundaki nehir kıyısında çadırlarda yaşayan insanları gördükçe bunu daha
iyi anlıyordu. Zavallı insanlar, onları koruyacak bir çatıları bile yoktu
üstlerinde. Nasıl yaşıyorlardı bunca yokluğun içinde. Çocukları okula bile
gidemiyordu. Geleceksiz insanlardı onlar. Akşamları sesleri gelirdi bazen.
Annesi söylenirdi, hırsızlar başladı yine, diye. Babası, o kadar şikayet ettim
ama hala burada tutuyorlar bunları, derdi. Haklarında dolaşan pek çok söylenti
daha takılırdı kulağına. Neredeyse birinin ayağına taş değse, o uğursuzların
laneti çöreklendi üstümüze denirdi. Hayvanlarının pisliğinden, bitlerinden,
pirelerinden, hırsızlıklarından ve başıbozuk serserilerinden yaka silkerdi kasabalı
ama kimse de yanlarına yanaşmaya cesaret edemezdi. Hep birlikte kalabalık bir
aileydiler belki de. Kim bilir? Aman canım
onlarınki de yaşam mıydı? Yörük adamın davası mı kalmıştı bu dünya da? 28 Ekim 2015 Çarşamba
Yol Öncesi
Sessiz ve sakin bir huzur
kaplamıştı içini. Okuldan döner dönmez annesinin vanilyalı kurabiyelerinin
kokusu karşılamıştı onu. Bu kokuyu her duyduğunda ıpılık bir sıcaklık sarıyordu
etrafı. Bir hafta sonra merkezden gelecek olan heyetin karşısında en önemli
sınavını verecekti. Uzunca bir süredir hazırlanıyordu. Sadece o değil
çevresindeki herkes o güne kurulmuştu. Bütün davetlerini iptal etmişti annesi.
Evdekiler nerdeyse fısıltıyla konuşuyorlardı. O odasında, çalışma masasının
başından ayrılmıyordu. Onun için tüm ayrıntılar düşünülüyordu. Annesi
parmaklarının ucunda yürüyerek yanına geliyor, bir tepsi sevdiği yemekler
bırakıyordu masanın ucuna. Sırtını sıvazlıyordu şefkatle. Kasabanın en başarılı öğrencisiydi o. Eğer
sınavı verirse ki bundan kimsenin şüphesi yoktu, ilk defa bu kasabadan birisi
bir başka ülkeye okumaya gidecekti. Tek şansıydı bu. Rüyalarında bile o anı
yaşıyordu tekrar tekrar. Babasının gözlerindeki gururlu bakışlarını, annesinin
sevinç gözyaşlarını, kardeşlerinin ve akrabalarının tebriklerini görüyor gibiydi
şimdiden. O bu hayatın seçkin çocuklarından biriydi. Bunu çok iyi biliyordu.
Okul yolundaki nehir kıyısında çadırlarda yaşayan insanları gördükçe bunu daha
iyi anlıyordu. Zavallı insanlar, onları koruyacak bir çatıları bile yoktu
üstlerinde. Nasıl yaşıyorlardı bunca yokluğun içinde. Çocukları okula bile
gidemiyordu. Geleceksiz insanlardı onlar. Akşamları sesleri gelirdi bazen.
Annesi söylenirdi, hırsızlar başladı yine, diye. Babası, o kadar şikayet ettim
ama hala burada tutuyorlar bunları, derdi. Haklarında dolaşan pek çok söylenti
daha takılırdı kulağına. Neredeyse birinin ayağına taş değse, o uğursuzların
laneti çöreklendi üstümüze denirdi. Hayvanlarının pisliğinden, bitlerinden,
pirelerinden, hırsızlıklarından ve başıbozuk serserilerinden yaka silkerdi kasabalı
ama kimse de yanlarına yanaşmaya cesaret edemezdi. Hep birlikte kalabalık bir
aileydiler belki de. Kim bilir? Aman canım
onlarınki de yaşam mıydı? Yörük adamın davası mı kalmıştı bu dünya da?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Ay Masalları
Ay Masalları, I.Zaman: Yeni Ay Kuzgun, Asırlardır sallanan bir koltukta, küçük kara bir kuş düşü tutuluyordu. Birike bir...
-
Ay Masalları, I.Zaman: Yeni Ay Kuzgun, Asırlardır sallanan bir koltukta, küçük kara bir kuş düşü tutuluyordu. Birike bir...
-
Yaşamı yok sayan bir döngü, durmadan yok ediyordu soluğun kutsal buğusunu. Yüzyıllardır değişmeyen kurgusu insanoğlunun yok etmek ve yok o...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder