23 Eylül 2015 Çarşamba

Yol-2-Duvarlar

Dünya içre dünyalar arasında aşılmaz sınırlar dikilir, yüzyıllar boyunca yıkılmayacak olan. Bakışların kınayıcı yakıcılığı ezer içreleri. Gözleri kendi aynalarına takılır ve büyürler uykuda. Rüyalarında boşluktan düşermiş gibi çırpınırlar, tutunurlar daha fazla toprağa. Yataklarına yapışırlar, koltuklarına kurulurlar sonra mabetlerinin koruyucu kanatlarına teslim olurlar sakince. O taştan, ağaçtan evlerinin içinde ayrı ayrı dünyalar kurarlar kendilerine. Her bir odada ayrı bir gökyüzü serilidir neredeyse. Akıllarının kıvrımlarında durmadan dolanan düşleri, düşündükleri işleri, günlerine ve geleceklerine dair hesapları, bitmek tükenmek bilmez kitapları okunur, yazılır. Büyümek demek okumak demekti, duvarların içinde doğan çocuklar için. Onlar okumak için yürürdü, önce ağlar, güler, yürür, konuşur, koşar ve nihayetinde büyürlerdi. Gözlerinin görmediklerini, dokunamadıklarını düşüncelerinin resmiyle canlandırırlardı. Okudukça çoğalırdı dünyaları. Anlardı kuşun kanadındaki rüzgarı, bulutların serin yükünü ve yaşamın ısıtan, aydınlatan ışığını. Bir çocuk doğduğunda yeni bir odun daha atılırdı ocağa. Evin içine rayihası koyu kokular dolardı mutfaktan. Dedelerin ve ninelerin kucaklarında tutulurdu bebek ki kopmasın yaşamın köklü sandıklarından. Bir dört duvar, onlarca neslin beşiği, eşiği, geçmişi, geleceği ve geleneği demekti. Sabahların karşılanışı, gün boyu süren telaşı, akşamların doyumsuz söyleyişleri hepsi değişmez bir lezzetin damakta eriyen ve sonsuza kadar kalacak olan tadıydı. Saçlarında dolaşan eller gizemli yaşamların, hayallerin ninnilerini fısıldardı kulaklarına. İnce, narin elleriyle kızlar kalplerinin nazarlarını işlerdi kasnakların arasındaki beyaz kumaşlara. Ninelerin incelikleri genç kızların renkli ipek iplikleriyle canlanıyordu yine. 

  Taşın üstüne taş konmalıydı. Dedenin kurduğu ocağa bir duman daha üflenmeliydi. Duvarlar yükselir, yaşam incelirdi. Sayısız günler açardı gözlerinin neminde. En temiz gömlekleri giyerdi oğlanlar, babalar. Mükemmel çizgiler atılırdı buğulu camların çocuk elleriyle. Bir oğul bin nesildi. Kırılgan sesiyle uğurlanırdı eğiten ellere, dillere, geleceğe. O daha iyi olmalıydı, daha büyük, daha güzel hatta onun için her bir şey mükemmel olmalıydı. Aslında durmadan ve durmadan yükseliyordu duvarlar. Yalnızlaşıyordu insan. Saklanıyordu duvarların arkasına ve sonra içine içine sokuluyordu kendinin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ay Masalları

  Ay Masalları,   I.Zaman: Yeni Ay   Kuzgun,   Asırlardır sallanan bir koltukta, küçük kara bir kuş düşü tutuluyordu. Birike bir...