Kayıp Taifesi, 2
Çobanı çeken yol
Gitmek üzere bağlandı düşler.
Uzandı geçmişten geleceğe. Adım kalmasın arkamda. Bir takibin soluğudur alıp
verilen. Ayaklarının üstünde durmaya başladığından beri uzadı adımları. Bilmek
gitmekti. Büyüdü zihninin dağlı, taşlı, ince kıvrım yolları. Her bir adımda
yenilendi, yaşlı yargıların demli sandığı.
Yürürdü adam. Bilmeden önce
yürürdü. Gözünün gördüğüne doğru atardı adımlarını. Merakı yönü olurdu. Eli
uzanırdı yabancı bakışların kör denizine. Ağaçların göğe uzanan dalları sarardı
hayatların sızlayan yaralarını. Umut bakışların ufkunda. Bulutların gölgesinde
bir ömrün köklerindeki yankı. Islandıkça yeşerir taze dallar. Yaşam uzanır.
Soluklar hızlanır, ısınır. Bir çıkın ekmek değneğinin ucunda. Kuzuların
çıngırakları vurmaya başlar. Kulağına değen ilk ses, anasının ninnisi dokunur
yüreğinin koruna. Analarının memelerine yapışır kuzular. Oluk oluk yaşam
emerken, çobanın damarı çeker dedesinden kalan gidişlere.
Onlar soluğun dirilten vuruşunu
taşıyorlardı. Duvarların arasına sığmazdı. Üzerindeki göğün bin bir rengini
bırakıp da taş mezarları mı çekecekti üstüne. Bu insanın bile isteye yaşamı
terki demekti. Bilmezdi onlar böylesi bir geçişi. Merakta etmezlerdi zaten.
Dedesi büyük göçün yürürüydü. Onun yollara dikilmiş gözlerinin özlemiyle
karılmıştı hamuru. Toprağı eşelerdi bir vakit. Yol açardı böceklere,
karıncalara. Omuzları üstünde taşırdı torununu. Gelecekti o. Yoldu, yolcuydu
taşkın akan sellerden durgun ırmaklara. Atlarının nalları altında ezilen
çayırların kokusu hiç dağılmayacaktı
burnun sızısından. Tıpkı yurt bilmeyen atalarının göğüslerindeki özgürlük hissi
gibi. Yurtları gidişleriydi. Tarihleri adımları. Hayatın akan adamlarıydı
onlar. Durup seyreden korkak yatuklardan değildiler. Gökyüzünün savrulup giden
bulutları gibi. Yeryüzünün yolcularıydılar onlar. Bir gündönümünde çıkmışlardı
dağ sırtlarındaki yaylaklarına. Doğanın özgür koynuna salmışlardı hayvanlarını.
Bir başka gündönümünde ineceklerdi nehir kıyılarına. Sığınacaklardı vadinin
ılık iklimine. Büyük göçlerden kalan türkülerini söyleyeceklerdi, gidişlerinde,
gelişlerinde. Bu en azından soğutacaktı yüreklerindeki koru. Yolları kapatan
taş duvarların ve yatukların bentleri yıkılana değin, solukları kesilene kadar
böylece dolanacaklardı vurgunlarında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder