18 Eylül 2015 Cuma

Yol-1-Yürür

Kayıp Taifesi, 2
Çobanı çeken yol
 Gitmek üzere bağlandı düşler. Uzandı geçmişten geleceğe. Adım kalmasın arkamda. Bir takibin soluğudur alıp verilen. Ayaklarının üstünde durmaya başladığından beri uzadı adımları. Bilmek gitmekti. Büyüdü zihninin dağlı, taşlı, ince kıvrım yolları. Her bir adımda yenilendi, yaşlı yargıların demli sandığı.

  Yürürdü adam. Bilmeden önce yürürdü. Gözünün gördüğüne doğru atardı adımlarını. Merakı yönü olurdu. Eli uzanırdı yabancı bakışların kör denizine. Ağaçların göğe uzanan dalları sarardı hayatların sızlayan yaralarını. Umut bakışların ufkunda. Bulutların gölgesinde bir ömrün köklerindeki yankı. Islandıkça yeşerir taze dallar. Yaşam uzanır. Soluklar hızlanır, ısınır. Bir çıkın ekmek değneğinin ucunda. Kuzuların çıngırakları vurmaya başlar. Kulağına değen ilk ses, anasının ninnisi dokunur yüreğinin koruna. Analarının memelerine yapışır kuzular. Oluk oluk yaşam emerken, çobanın damarı çeker dedesinden kalan gidişlere.

  Onlar soluğun dirilten vuruşunu taşıyorlardı. Duvarların arasına sığmazdı. Üzerindeki göğün bin bir rengini bırakıp da taş mezarları mı çekecekti üstüne. Bu insanın bile isteye yaşamı terki demekti. Bilmezdi onlar böylesi bir geçişi. Merakta etmezlerdi zaten. Dedesi büyük göçün yürürüydü. Onun yollara dikilmiş gözlerinin özlemiyle karılmıştı hamuru. Toprağı eşelerdi bir vakit. Yol açardı böceklere, karıncalara. Omuzları üstünde taşırdı torununu. Gelecekti o. Yoldu, yolcuydu taşkın akan sellerden durgun ırmaklara. Atlarının nalları altında ezilen çayırların  kokusu hiç dağılmayacaktı burnun sızısından. Tıpkı yurt bilmeyen atalarının göğüslerindeki özgürlük hissi gibi. Yurtları gidişleriydi. Tarihleri adımları. Hayatın akan adamlarıydı onlar. Durup seyreden korkak yatuklardan değildiler. Gökyüzünün savrulup giden bulutları gibi. Yeryüzünün yolcularıydılar onlar. Bir gündönümünde çıkmışlardı dağ sırtlarındaki yaylaklarına. Doğanın özgür koynuna salmışlardı hayvanlarını. Bir başka gündönümünde ineceklerdi nehir kıyılarına. Sığınacaklardı vadinin ılık iklimine. Büyük göçlerden kalan türkülerini söyleyeceklerdi, gidişlerinde, gelişlerinde. Bu en azından soğutacaktı yüreklerindeki koru. Yolları kapatan taş duvarların ve yatukların bentleri yıkılana değin, solukları kesilene kadar böylece dolanacaklardı vurgunlarında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ay Masalları

  Ay Masalları,   I.Zaman: Yeni Ay   Kuzgun,   Asırlardır sallanan bir koltukta, küçük kara bir kuş düşü tutuluyordu. Birike bir...