14 Ağustos 2015 Cuma

KAYIP ZAMANLARIN NOTLARI Oğul erdeme mirastır…..

Rical-i gayb’dan (KAYIP TAİFESİNDEN)  KRALIN FİRARI-1
  Kapılar kırılır. Zamanın sırları dökülür bir bir. İnsanlığın hafızasında saklı kalan odalardan temiz denizler dolar sokaklara. Denizler kurur, yollar deniz olur, içine düştüğün derya anlamını yitirir an be an. Kışın yaza gebeliğinin kurgusudur bu. Bilinmez diyarlarla kayıp diyarlar arasındaki geçişin anlığından izler kalıyor düşlere.
   Karanlık diyor adamları. Işık neredeydi bilmiyor kral. Hep birlikte susuyorlar sonra. Beklemeye başlıyorlar. Anlığın birden boşalıp yıldızı parlatacağı çınlamayı bekliyorlar. Başlamanın ardından genişliyor iklimlerin sakin örtüsü. Kaplanıyor ufuk. Adamlar unutuyor karanlığı. Boşluk ve anlamsızlık vuruyor can duvarlarına. Sıkılıyorlar. Unutmuyor kral beklemeyi.
   Küçük kara toprakların üzerinde tepinen adamların soluklarının nemi kurumadan ve ardından hızlı atların sırtında hiç durmadan günlerce oradan oraya gidenlerin topukları yere değmeden çok ama çok önce uzak diyarların suyunu taşıyan bulutlar yola çıkmıştı bile. Bulutları sürükleyen rüzgarın ıslığı duyulmadan önce tüm adamların alınlarına değdi serinliği. Issız ve boş sürgünlerin bittiğinin habercisiydi bu. Tanıdık bir yeni dönemin ilk kokusu. Tüm bu adamlar döngüyü bilirdi zaten. Her bitişin ardından nasıl bir başlangıç geleceğini ve onun içlerine işlemiş olan bütün anlarının yeniden gelişini, yenilenişini yaşarlardı koyunlarında.
   Karanlık, ne mevsimin taşıdığı rüzgarlara ne de atlıların keskin oklarının ıslığına bağlıydı. Bütün belaların geldikleri gibi savrulup gidecekleri bir yer vardı. Bu varlığını hissettirmeden ağır ağır çöken bir yüktü, kralın yüreğinde. Yıldızın parlaklığını söndüren bir karanlık. Sonra ayın, güneşin ve insanın gözünün nurunu saran bir karanlık.
    Şafağı sökmeyen bir akşamdı. Umutların üzerine kalın ve kara örtüler çekilmiş, gölgeler dolaşıyor sokaklarda. Gölgelerin evlerinde kandiller hiç sönmüyor. Onlar evlerindeyken kayboluyorlar. Yapayalnız kalıyor kral. Sırtında adamlarının gözleri ve halkının sürgün  yaraları. Sade kralın üzerine çökmüş karanlık. Kadınları, sevdikleri, çocukları gölgeleşiyor. Onlarda kendi dünyalarında kayboluyorlar. İhtişamlı sarayının altından, gümüşten eşyaları, bin bir çeşit değerli taştan yapılmış ziynetleri ve giydiği saf ipek tüm abaları sisin kaybeden karanlığında kalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ay Masalları

  Ay Masalları,   I.Zaman: Yeni Ay   Kuzgun,   Asırlardır sallanan bir koltukta, küçük kara bir kuş düşü tutuluyordu. Birike bir...