Yılgın bir adam
her bir çağda kendine giden yolun izini sürmeyi bilir. Aslının sorgusu açar
kapalı yolların kapılarını. Avcı birden avlar kendini. Sanki yüzyıllar süren
bir izin ucunu yakalamış gibi teslim olur avına. Dalgaların coşkun kabarışı
patlamıştır dik kayalarına. Durulmaz zaten bu noktada. Kendine karşı dikilmez
adamın duvarı. O sadece artık dışarının, içinin ötesindekilerin varlığını siler
dimağından. Kendini bulmuş olanın ötekiyle de işi kalmamış demektir. Dönmek
eninde sonunda kendine varmak üzere çıkılan bir yol.
Üşümüş, küçük bir köpeğin sığınması gibi
kıvrılmış aklının süzgeçlerine. Bir karanlık hikâyenin suskun adımları
atılıyordu tek tük, bitmeden ve hiç dönmeden ateşin kalbine doğru soyunuyordu
kral.
Atların terli soluklarına karışmıştı, adamların
deli güçleri. At kokuyorlardı. Yıkımın, öldürmenin sarhoş eden delici coşkusu
kabarıyordu içlerinde. Orman saklıyordu sakin sürülerini. İçinde akan hayatın
kutsal soluklarının izlerini saçmadı. Onlar kurban değildi. Göklerin dirimini
taşıyorlardı. Avcıların gözleri ormanın gizleri üzerinde dolanıyor. Değdikleri
her bir yaprağı yakıp geçiyordu sanki bakışları. Toprağın üstündeki ve dalların
arsındaki en ufak bir iz dahi sürünüyordu gözlerinin nemine. Orman içine
kapandıkça onlar sürek avlarının çemberini çiziyorlardı. Ormanın iki ayrı
ucundan iki ayrı sürünün gölgesi belirip kayboldu aniden. Süreğin gözcüleri iki
ayrı yöne sürdüler atlarını. Sıkılmışlardı artık. Bir an önce kurulmalıydı
pusu. Yoksa kendi kendilerini boğazlayacaklardı. İki ayrı yöne giden iki ayrı
gözcü grubu geri dönüp buluştular avcıların ortasında. Atlarının kafaları
birbirine sokuldu. Fısıldadı gözcüler. Hangisi aradıkları sürüydü. Kuzey
çayırlara doğru dağılan gölge bulutunun kırdığı dallar vahşi hayvanların
izlerini taşıyordu. Peki ya öbürü neydi? Hemen o vahşi gölgenin daha yakınında
ağır aksak, sürüklenmiş izlenimi veren işaretler bırakan diğer bulut neydi? Bu
bildik bir sürü değil dediler. Ormanın tuzağı olabilir miydi? Belki de geri
dönmeliydiler. Buna hiç biri taraftar olmadı. Kralın başında olduğu bir av,
bırakılamazdı. Kuzey çayırlara doğru çizdiler çemberlerinin yayını. Hiçbir
tehlikeyi göz ardına bırakmadan kuruldular pusuya.