Bir adam ki kendine fazla, herkes den çok kendine fazla ve kendine rağmen bir hayat sürmeye yazgılı. Debelenip durduğu dünyanın ne olduğunu bile anlamaya fırsatı yok.Bir çift sürmeli gözün oyunları içinde bir oyuncak olmuş. Gözlerinin oyununa gelmişti Hikmet. Gözlerinin gördüğü manaların yanılgıları....keşişin ardı sıra bıraktığı hikayeler gibi yalan yanlış bir hayatın bedeli ödene ödene bitmemişti. Hikmet bir silkelense düşecek olan taşların altında kaç dünya kalmazdı ki, kim bilir? Hikmet olsa olsa karşısındakinin ezberine uygun bir yol bulur yine de en az zararla atlatırdı dünyalar bu taşların ezici ağırlığının sarsıntısını. Onun koca yüreği kıyabilir miydi hiç Meleğine sitem dolu sözlerle yaralamaya. Hikmet bilirdi zaten kendini. En çok kendini bilirdi çocukluğundan beri. Keşke bilmeyeydi de layık bir yaşam sürebileydi; hani bir baba gibi, bir sevgili gibi en çok da bir adam gibi. Neylesin garip ona da böylesi bir yaşam biçilmiş işte. Anlamak istemiş her bir şeyi ve anlamak üzere yok etmiş tüm gerçeklikleri. Yanlış bir çağın insanı gibi eğreti sürmüş ömrünü. Eski Yunan filozofları gibiymiş bilmem kaç yüzyıl sonrasında. Bozkırların sert iklimlerinin tasasını duyuyormuş gibi yüreği sürekli yol hikayelerine kurulu. Çölün ortasındaki serapların yansıması misali bir ömrün hangi sorgusundan hangi yargıların adil sonuna varabilirsiniz ki. İşte Hikmet aynı böyle imkansız bir sonsuzluğun içinde var mı yok mu bilemeden sürüklenen bir ömrün son baharının sürgünlerini sürmekteydi.
Neydi o oğlun adı Erdem mi. o bir düşün adı, varlığıyla hayali arasında uçurumlar olan adım. Hangi geçeklikle düşü arasında bir benzerlik vardır ki. Benzerlik kurmaya kalktığınızda en fazla kaçak bir adam olup çıkıyorsunuz. Ne yapsaydım da düşle gerçekliğin kavuştuğu bir resmin mutlu atmosferinin içinde bir an geçirebilseydik. bir adam kadın ve oğul, her birinin aynı anda tüm hücreleriyle gülebildikleri bir an. böylesi bildiğiniz bir kare var ise ne bileyim gördüm deyin hiç olmazsa içinizden. kaçak bilmesi mümkün olmayan karelerin çıkmazında hikayelerin anlamsız kurgusunda çılgınca bir iş yapmaya kalkıyor. Anlamaya çalışıyor ve sorguluyor tüm karelerin karanlık odalarını. hani bir kız sevmiş de kavuşamamış bir adam değildi o. parçalanmamış dı yüreği zalim bir sevgilinin kıskançlık oyunlarıyla. öyle olsaydı bir nebze isyan etme hakkını bulacaktı kendinde. Küfürler savurabilecekti ağız dolusu. Kırıp dökecekti çevresini belkide akıtabilecekti zehirlerini hafifleyecekti adam. olmadı işte o ancak yapamadıklarının hatta yapmak istemediği ancak yapmak zorunda olup da yapamadıklarının sancısını çekmişti, yaklaşık bir ömür.Hani o askıda zamanları vardı ya ezberlerinin saklı sandıklarındaki yaşanmış olanların arasında bir geveze ıslık ve dudağının ucundaki bir kibrit çöpü işte o zamanları hariç. Farklı zamanlarında farklı anlamlar içinde kaybolup giden ve sonra hep Melek ten tekrar başlayan ve yeniden kaybolan adam Hikmet. Erdem in gittiği sabah gözlerinin ufkunda hafiften bir ışık parlamıştı yine. isyan ediyordu oğul aynı olması gerektiği gibi. Üzülme anne diye sarılmıştı Meleğe, seni görmek için yeniden geleceğim. Dayanamıyorum anne diye haykırıyordu. yaşayan bir ölüyle aynı çatı altında soluk alamıyorum artık. Hep susan, görmeyen , duymayan bir babayla olmayacak anne. Gitmem ve kendime göre bir hayat kurmam gerek. ne olur anne sakın ağlama ve ne olur üzülme hem sanada para... dediği sıra da Melek ağzını kapattıydı oğulun. Daha fazlasını duymaya cesareti yoktu zavallının. sarıldı yavrusuna, uzun bir solukla onun kokusunu doldurdu içlerinin tüm zerrelerine. git oğul dedi git. iyi haberlerin yeter bana dediydi. fazlasını arayacağı yoktu zaten. Çünkü o bir kaçağın karısı, yari ,satıır başı olmanın ne olduğunu çok iyi biliyordu. oğulun ardından kapatınca kapıyı, gözlerindeki son damlalarıda elinin tersiyle silip karşıma oturmuştu, gözlerimin karasına karasına hançer keskinliğiyle bakmıştı ve sonra giderek sakinlemiş öylece uykuya dalmıştı. Hikmet idi adam gereğinde yok olmayı da bildiydi ama çaresizliğinden falan değildi bu, düpedüz bir tercih idi.Onun hayatı ancak böyle devam edebilirdi, üç çağ vardı onun için, Meleği beklemek, Melek için yaşamak, Melek ile ölmek.
yaşıyordu hala, meleği yaşama çağındaydı. Meleğin kaybedişiydi bu. önce mümtaz sonra erdem. ama hikmet için bunların hepsi yeniden doğmak demekti. yenilenmek, sonra hiç kaybetmediği merakıyla bakmaktı dünyaya.
Bir ölüp bir dirilmekti onun hayatı kısaca, Meleğin ki ise bir bulup bir kaybetmek demekti. Eteğinde taş biriktirmeyecek olan da yine Hikmetti. O tüm taşlarını yolda ata ata yürümeyi tercih etmiş olan kaçak. Ve Melek Erdemi uğurladı sonunda ve Hikmet yeniden geldi. Serüven tüm hızıyla devam edecek, ne zamana kadara(?) kim bilir?.........
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder