Bu karşılaşmanın öteki yüzü olan Melek, ilk göz ağrısını almıştı kapıdan içeri. Sarılmaya bile fırsat bulamamıştı. Bunca zamandır beklenen adam orada, kanepenin ucunda, bir yabancı gibi oturuyordu işte. Hepsi bu kadar. Ezberindeki bekleyişlerin ardından böylesine yabancı bir kavuşmanın şaşkınlığı içinde kıvranan kadın, kanepenin diğer ucuna oturdu. Gözlerini Mümtaz’ının gözlerinin içine diktiğini sanarak bildik bir ışık arama işine koyuldu. Mümtaz’ının kara gözlerinin karası bilinmeyen diyarların perdeleri arkasına gizlenmiş. Melek şaşkın, korkuyor. Kim bu adam? Mümtaz olmadığı kesin.
Bir insanı nasıl tanırsınız? Sadece gözlerinden mi? Yoksa yüzü, saçı, boyu, eli ayağı o kişinin tanınmasında yeterli midir? Melek allak bullak olmuş bir biçimde kendini mutfağa atıyor. Arkasından hiç bitmeyecekmiş gibi gelen hıçkırıklara boğuluyor. Melek mutfakta boğuluyor, Mümtaz çoktan boğulmuş ve boğulduğu yerden Hikmet çıkıp gelmiş. Melek sakinleşiyor, Mümtaz’ının sevdiği gibi bir kahve pişiriyor. Hikmet salonda, sevmeye başlıyor bu son sığınağının kokusunu, gözlerini sağa sola devirip etrafa bakmaya başlıyor. Melek kahveleri getiriyor. Mümtaz’ına uzatıyor kahveyi, Hikmet alıyor kendisine uzatılan kahveyi. Meleğin gözlerinin içinde binlerce soru işareti bakıyor Mümtaz’ına, Hikmet bir yudum alıyor kahveden, acı geliyor bırakıyor sehpanın üzerine. Sehpanın üzerinde Mümtaz’ın eski gözlüğü, ona bakıyor. Hikmet gözlüğün yabancısı. Melek Hikmet’in. Kadın usulca doğruluyor yerinden, adamın saçlarına dokunuyor eskiden olduğu gibi. Adamın içinden ıpılık pınarlar akmaya başlıyor kadına doğru. Bildik, tanıdık eskilerden kalma sıcacık bir buğu sarmalıyor Hikmet’i. Kadının saçlarını kokluyor adam. Evet diyor içinden doğru yerdeyim. Evimdeyim. Kadın atılıyor adamın boynuna. Evet diyor içinden bu Mümtaz. Beklediğim. Adam kadının ellerini yakalayıp kokluyor avuçlarının içini, dünya kokuyor, adam sanki yeniden nefes almaya başlıyor. Yüzünün rengi kararmaya başlıyor. Gözlerine ufak boncuklar yerleşmiş gibi, boğazı acıyor. Acı içlerine kadar iniyor. Kadının gözlerinin içine bakıyor. Düşüyor derin kuyulara sanki, düştükçe düşüyor, dur durak yok. Adam kadının gözlerinin içinde hıçkırıklara boğuluyor yeniden. Kadının tüm göz yaşlarının kaynağında bir yüz görüyor. Kendi yüzünü. Melek diye fısıldıyor usulca. Meğer beni çağıran Melekmiş. Adam usulca kendine gelmeye çalışıyor. Adım adım adam neydi ki nereden kendine gelmeye çalışıyordu. İnsan oğlunun ezberlerinin bozulduğu o nadir yol ayrımlarının ortasındaydı bir adamla bir kadın. Adam sakince yaşadığı aykırı öykünün aykırı ruhunun etkisinden sıyrılmaya çalışarak biricik nazlısını incitmekten çekinerek yaşadıklarını anlatmaya çalışacaktır. Mümtaz'ın karakterinin bir sonraki safhası hikmet olma safhasının kalbine anlatılmasına geçecekti. Melek , işte o kadın nadir şahsiyetin sevgilisi olmaya layık olamaya hak kazanmış olan kadın sessizce bekleyecekti, varlığının anlamı olan adamın inanılmaz hikayesinin ince ayrıntılarına tüm sabrıyla dinleyecekti ve anlayacaktı.
Güzel. Güzel diyecekti adam. Sensin benim güzelim . ben Mümtaz veya hikmet senle güzelleşecek olan adam, senle beraber ancak bir insan ve bir elma. Sen varsan ben- her neysem eğer- varmışım meğerse.
Güzel. Güzel diyecekti adam. Sensin benim güzelim . ben Mümtaz veya hikmet senle güzelleşecek olan adam, senle beraber ancak bir insan ve bir elma. Sen varsan ben- her neysem eğer- varmışım meğerse.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder