19 Nisan 2015 Pazar

KAÇIŞ DENEMELERİ


  İnsanın yalnızlığının karşısına oturtabileceği var olanlar neydi.Hani o,sessiz zamanların,için için yanan marazlı ateşlerinin söndürülüp;yerine sakin sularda yüzen mırıltılı ufak gemilerin geçebileceği ufuktaki bir parlayıp bir sönen ışığın bir adı varmıydı....O sadece canının çektiği gibi çekip giden güne kızıyordu.Bir günden bir güne sormuşmuydu kendini yaşamakta olan kişilerden her hangi birine.Bu günü sen nasıl geçirmek istiyorsan öyle geçir diye.Gözlerinin görmek istediklerini,kulaklarının duymak istediklerini satır satır kağıda döküyordu.Başka hiç kimse için değil bir tek kendi için.Tüm haklarını gasp etmiş olanlara inat....O hafızasının kurak tarlalarında gezinmekteydi günün son saatlerinde. Dünya kadar eski bir oyundu bu sanki.Duvarlarında tüm tozlarıyla birlikte sallanan ot demetleriyle birlikte çürümüş ve hafiflemiş tüm kokuların etkisiyle kendini kaybediyordu. işte böylesine bir kaçışa ihtiyacı vardı.Kendi bedeninin zamanını yaşamaya ve sonra tüm hayvanlar gibi olmaya yani düşünme yeteneği olmaksızın yaşaması gereken şey her ne ise onu öylesine yaşayıp geçivermeye.O'nun en saf en insani özelliklerine şahit olanların dediği gibi,o,sadece BARBAR,olmaktan yanaydı.
        Tüm ihtişam manzaralı uygarlık öğretilerinin dışında bir hayat sürme çabasının içindeydi.Kendi varlığıyla evrenin varlığının karşılaşacağı ve kendisinin evrenin içinde eriyip gideceği bir yol arayışındaydı.Hayat denilen,hani bir başlangıç ve sonrasındaki devamlılık,tahmin edilemez bir noktada tahmin edilemez  bir değişikliğe uğramıştı ki ;bu durumda ne yapılabilir hiç kimse bilmiyordu.O sadece var olanın sessizliğinde öylesine bir gerçeklikle karşılaşmıştı ki,hani ne dese,nasıl anlatsa kimse ;hangi kimse,kişioğlu kendini ifade edebilmek için bir ötekine mi muhtaçtır?Ancak şimdi O,tamda kendindeyken,kendini yeni bulmuşken birde kendini ifade etmeyi mi düşünecekti?Yani ötekini yada ötekileri...Böylesine bildik,tanıdık bir yolculuk değildi bu.Tüm ezberlerin dışında bir yerlerde,ifade edilemeyecek olan,bir anlamda varlıkların kaynaştıkları,karıştıkları ve sonra tekrar en saf,katışıksız hallerine döndükleri noktalardan birindeydi.Eski çağların şamanları gibi O da gecenin sessizliğinde duvardan davulunu almış ve en gürültülü ritimlerin eşliğinde değişim nöbetlerine hazırlıyordu kendini.Sanki o güne kadar duyum eşiğini aşıp hafızasına ulaşan tüm sesleri böylesi bir gürültüyle silecek ve yeniden,hem de sadece doğanın içindeki asıl yerinde doğacaktı.Önce diğer tüm sesleri susturmalıydı.Ezberler silinmeliydi.Sonra Ufukların ötesindeki dünyaya bırakmalıydı kendini.Tüm canlılarla birlikte toprak ananın kucağında soluk almalıydı.Böylesi bir soluğu vermeyi bile düşünmüyordu,O.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ay Masalları

  Ay Masalları,   I.Zaman: Yeni Ay   Kuzgun,   Asırlardır sallanan bir koltukta, küçük kara bir kuş düşü tutuluyordu. Birike bir...