5 Eylül 2015 Cumartesi

Kralın Firarı-4-Av

Ormanın sürüleri her köşesini bilirdi onun. Her dalın, her çalının çıtırtısı kulaklarının hafızasında korurdu yerini. Yabancıların varlığını orman sınırlarına girer girmez anladılar. Derinlere doğru yollandılar. Avcılardı gelenler. Bildikleri tüm kaçış yollarına sürüklendiler. Bırakmadı peşlerini avcılar. Tüm yollarını tıkadılar. Nefeslerini kestiler çıkışların. Bir süre tüm sesler durdu. Ormanın sessizliği kapladı yeniden dünyalarını. Tam rahatladıkları o an işte, birden bire saldırdı avcılar. Dört bir yanları çevrilmiş, zorladılar sağı solu bir kaçı kaçmak için ama mümkün değildi artık. Çember giderek daraldı. Boğuldu ormanın sürüleri. Solukları kesildi. Durdu orman. Çocuklarını kaybeden ana gibi sustu. Av bitmişti. Sıra avcıların şenliğindeydi.

Çığlıkları dindikten sonra usul usul yaktılar ateşleri. Zaferin kutlanması, kazanılan ödülün göğsü kabartan tadına varma zamanıydı şimdi. Sofraları kurdular hemen. Önce kralın sofrası. Şükranın en büyüğü onaydı zaten. Onun varlığı açıyordu yollarını ve ancak onun ihsanları sayesinde böylesine savaşabiliyorlardı, avlanabiliyorlardı. Onun kudretinin gölgesine sığınmışlardı. Adaletin yeryüzündeki eli olan kralın sofrası kuruldu önce. Hepsinden önce onun karnı doymalıydı.
İklimlerin yüzyıllardır değişmeyen rüzgarının serinliği yüzünde kralın. Aynı dedeleri gibi kurulmuştu kuruntusunun zirvesine. Ondan beklenen görüntüye bürünüyordu gözü kaşı. Bırakmıştı kendisini avcıların deli gözlerinin zaferine.

Kral sade krallığına aitti. Başka bir rüyası olamazdı zaten. Kuruldu kurulan sofranın başına, tek, gururlu ve mağrur. Her zamanki gibi. Yapayalnız. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ay Masalları

  Ay Masalları,   I.Zaman: Yeni Ay   Kuzgun,   Asırlardır sallanan bir koltukta, küçük kara bir kuş düşü tutuluyordu. Birike bir...