Kralın Firarı-4
Onlar av sofrasının dumanının üstüne
çöktüler. Başları ay gibi parlak, ayakları yalın, kınsız, kılıçsız ve hayvan
postlarına bürünmüşler oturdular kralın sofrasına. Avcılar oklarını çektiler
yaylarının ucuna bu garip adamları görür görmez. Kral kaldırdı elini, durdular.
Görmüyordu adamlar ölümün sivri ucunu. Oturdukları gibi sofraya afiyetle
yediler kralın tabağındakileri. Omuzlarına astıkları küçük tefleri koymuşlardı
yanlarına. Ölüm taşımıyorlardı üstlerinde. Bir canları birde sözleri olan
ormanın diğer canlıları gibi sürmüşlerdi kaderlerini. Hayal gibi yaslandılar
ormanın çalılarına. Durdu avcıların sancılı yüzlerinde suretleri. Kral dahi
yaslandı bir hayale. Susturdu avcılarını. Karanlık denizinden dökülüyor akıllara
büyülü sözleri.
Derinlerin uğultusu çarpmıştı kralın yüzüne.
Anlamıştı yalnızlığının ve gücünün nasıl bir geçişin bedeli olduğunu sonunda.
Aniden, kılıçsız ve sadaksız sadece insan haline soyunmuş bu adamların kudreti
altında ezildi kral. Bakamadı bir daha adamlarına. Elini kaldırdı, sadece. Bir
daha kurun dedi sofrayı. Adamları hemen yerine getirdi isteğini. Kuruldu
sofrası tekrar. Buyurun dedi kral yüzlerindeki, başlarındaki tüm tüyleri
kazınmış yabancılara. Doyduk dedi onlar. Kral yine yalnız yedi bir iki lokma
sonra avcılar doyurdu karnını. Kral anlamıştı bu isyanın nasıl bir kendine
geçiş olduğunu. Sormadı onlara, gözlerinin parlak ışıklarını izledi bir tek.
Şarkın boğucu sisleri çekildi bulutların arkasına. Yıkandı kral, üstüne oturduğu kan ırmaklarının
kokusundan, kendi sıcaklığına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder