6 Mayıs 2015 Çarşamba

Kimdir Kaçak

 Orda mısınız sahiden, son noktanın ardından şimdi gözleriniz satırların üzerinde mi geziniyor? Ne arıyorsunuz, bir kaçağın ardında. Bir boşluğun içinden yankılanan sesi mi? Kulaklarınızda ki tüm sesleri susturun bakalım ne duyacaksınız. Hafızalarınızın en karanlık yerinde bir şeyler var mı? Suskun sandıklarınız da sizde mi bir kaçak saklıyorsunuz yoksa? Akıtamadığınız zehirlerinizi kilitlediğiniz karanlık mağaralarınızda hangi kaçağı saklıyorsunuz. Benim kaçağım aranızda, zamanın kimliksiz çocuğu olarak kurgulanmakta ve sunulmakta gözlerinizin takibine.
Oyunun içinde insan sadece kurallarla tanıyor her bir şeyi ve kendini. Oyunun içinde insana dair hiç bir şey yok ve insan da yok. Sadece kurallar, oyunun kuralları. bu satırların üzerinde gezinecek kadar cesur oyuncular, kaçaklar, mızıkçılar ve tüm ukalalar haydi denize.Yelken açmaya gidelim sizinle. Oyunlar bozulsun. Tüm mızıkçı adamlar ve kadınlar sekmesinler artık çizgiler arasında, dokuz taşlar toplansın, denizlerde taş sektirilmesin. Gerçek olsak keşke.Kurulmuş, programlanmış olanın dışında bir gerçek olsa.Benim gerçeğim, Ahmetin Ayşenin herbir kişioğlunun gerçeği soluk alsa gönlünce. Keşke gerçek olabilsek. Keşke. Bilmediğin bir anlamın özlemini duyabilir misin? Hani şu içindeki anlamsız boşluğun sebebi olanın, yada sebepsiz tedirginliklerinin. Kuytu zamanlarının içindeki insan kırıntılarının varlığını sezinlediğin deki tarifsiz bir uçurum hissinin hakim olduğu bilinmeyen zamanların özlemi. Sahiden birileri yaşamış mıydı oyun dışında? insanlık tarihinde böyle zamanlar olmuş muydu? Kişioğulları eğer oyun dışında kendi gerçekliklerini yaşamamış olsalardı biz- hani mızıkçı olanlar- dahi oyunun varlığından haberdar olabilirmiydik.
 Suskunluğun içinden usulca gelen şıpırtıları duyuyor musun? Adamın yalnızlığının karşısına oturttuğu yüzler ve hep ötekilerin acımasız okları nasılda acıtıyor canını. Karanlığının zifirinde çığlık çığlığa intikamını alıyor adam. Kabus olup çöküyor üstlerine. Her biri ötekinin zayıf yanlarını adı gibi biliyor. Hiç çıkarmıyor aklından. Adını bile unutabilir ama ötekilerin zayıflıklarını asla. Unutmak yok olmak demek. Suskunluğunun içinde adam hep hazır saldırmaya. Ah bir bulsa fırsatını.
Alem kara çapul bir gecenin izinde. Hafızalardan oluk oluk kan akıyor. Susmuyor bir türlü. Sus diyorsun olmuyor, durmuyor,durmadan akıyor, yapabileceği tek iş buymuş gibi kanın durmadan akıyor. öffff....Su bulanık, çamurlu kimse bilmiyor. Dizginlerini koparmış hafıza öylesine işte başıboş toslamakta her bir yana.karışıyor tüm zıtlıklar birbirine, alacalı renklerle dolaşıyorlar etrafta. Gül ağlıyor, denizde ekinler biçiliyor,gök dalgalı.
İnceden başlıyor yağmur. Usulca döküyor içini, sakince  ürkütmeden ıslatıyor toprağı. Rahmet iniyor gökten toprağın çatlamış yarıklarının üstüne. Hiç farkettirmeden yeşeriyor çayır çimen ve her bir türlü ekin. Rahmetle canlanıyor tohumlar. Yağmur öncesinde toprağın derinlerindeki tohumun ne olduğunu bilmek zor. Yalnız insan kıvranmakta bu bereketin ıslak sancıları arasında. Doğum yada her bir yeni, acıtıyor içini. Uğulduyor derinden derine, çığlıklar atıyor hayırrrr diye. Çaresiz yenilenecek başka yolu yok. Yoksa gidecek bir yolu kalmayacak. Yollar kapanmayacak olanlar, eğer gidilecek yol yoksa artık  bu son demek olacak. Zavallı insan bunu bile bile ardında bıraktıklarının buruk hüznünü taşıyacak hafızasında.
Anladığın kadar varsın madem,kaçak anlarınız bol olsun!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ay Masalları

  Ay Masalları,   I.Zaman: Yeni Ay   Kuzgun,   Asırlardır sallanan bir koltukta, küçük kara bir kuş düşü tutuluyordu. Birike bir...